"Zor olan hissederken hissetmiyormuş gibi yapmak mı yoksa hissetmiyorken hissediyor gibi yapmak mı?"
The Lobster ile, filmin yönetmenliğini ve senaristliğini üstlenen Yorgos Lanthimos, toplumsal normları, uyum ve itaati ve ilişkileri sorguladığımız nefis bir distopya sunuyor. İzlemesi zaman zaman zorlayıcı olan bu film, aile, eş ve aşk kavramlarına eleştirel bir yaklaşım sunuyor.
Film ana karakter olan David'in, partnerinin kendisini terk etmesiyle beraber şehirdeki evinden alınarak otele getirilmesi ve burada yeni bir eş bulması için 45 gün kalması ile başlıyor. Otelin temel amacı, kişilerin kendilerine uyan bir partnerle çift olmalarını sağlamak. Partner bulamayan kişiler 45 günün sonunda seçtikleri bir hayvana dönüştürülüyorlar.
Otel
David, daha önce partner bulma konusunda şansını deneyip başarısız olmuş ve köpeğe dönüştürülmüş abisi ile birlikte otele giriş yapar. Otel, bireysel farklılıkların tanınmadığı, bireysel olan hiçbir şeye izin verilmediği ve cezalandırıldığı, kişilerin karakterlerini ve değerlerini ancak "çift olarak" yaşayabilmelerine izin verilen bir mekandır. Otel aynı zamanda bu distopik toplumun normlarını yansıtmaktadır: Çift olan hayatta kalır. David, tüm kişisel eşyalarını girişte bırakarak, ve herkesle tek tip olacağı kıyafetleri giyerek, kalan zamanının ilk gününe başlar.
Odasına gelen otel müdürü, David'e , eğer başarısız olursa hangi hayvana dönüşmek istediğini sorar ve şöyle devam eder: "Birini bulamazsanız bir hayvana dönüşmeniz sizin mutsuz olmanızı ya da moralinizin bozulmasını gerektiren bir şey değil. Bir hayvan gibi düşünürseniz ikinci bir şansa sahip olacaksınız. Eşinizi seçerken sizinle aynı türden bir hayvan seçmeye ihtiyacınız var. Bir kurt ve bir papağan asla birlikte yaşayamaz ve bir deveyle su aygırı. Bu mantıksız olurdu". David ıstakoza dönüşmek istediğini söyler. Toplumun normunun çift olmak olduğu bu dünyada hayvana dönüşmek bile bir ceza değil "ikinci şans" olarak gösterilmektedir. Toplumun aile kurumuna nasıl saplantılı olduğu, bu gibi mesajlarda açıkça görülmektedir.
Otelin temel misyonu, kişilere çift olmanın ne kadar faydalı ve gerekli olduğunu ve yalnız olmanın ise ne kadar kötü olduğunu kanıtlamaktır. Bunun için otelde sürekli çeşitli aktiviteler düzenlenir, otele yeni giren kişinin 1 gün boyunca tek eli arkadan bağlanır, böylece kişinin hayatta tek olan şeylerin nasıl da işlevsiz olduğu gösterilmeye çalışılır. Aynı zamanda otel çalışanları mini oyun sergilerler, bu oyunda yalnız kalan bir kadının tecavüze uğrayabileceği ama yanında eşi olursa başına bir iş gelmeyeceği ya da yalnız bir adamın yemek yerken boğulup ölebileceği fakat yanında eşi olursa eşi onu kurtardığı için ölmeyeceği gösterilir. Aynı zamanda otel misafirleri, ekstra konaklama alabilmek için her gün " yalnız avı"'na çıkarlar. Yalnızlar, otelden kaçmayı başarmış, eşi olmayan kişilerdir.
David, ilk günün sonunda kendisine iki arkadaş edinir ve konaklamasının çoğunu arkadaşları ile geçirir. Konaklamalarının son zamanlarına doğru hangi hayvana dönüşeceklerini konuştukları esnada "topallayan adam" isimli arkadaşı kendisinin dönüşmeyeceğini, bir şekilde bu işi çözeceğini söyler (sisteme uyumlanmak için sisteme karşı gelme ironisi burada vurgulanır). Filmin başından beri taşıdığımız , "madem dönüştürülecekseniz, o zaman bir an önce eşleşseniz ya!" sorusu burada bu vesileyle cevaplanmış olur: bu toplumdaki en büyük değer " ilişkilerin ortak özellikler ile kurulması ve yalanlar üzerine kurulamaması"'dır. Toplumun ironisi, ilişkilenmeye önem vermek, ama bunu yaparken somut ve yüzelsel şartlara bağlamaktır. Bu yüzden topal adam aslında kendisi gibi topal bir kadın bulmalıdır, fakat bunun yerine topal adam otoriteye karşı gelir ve başkasıyla eşleşir.
Topallayan adam, "burnu kanayan kadın" ile, kendisi de aynı sorundan muzdaripmiş gibi yalan söyleyerek, burnunu kendisi kanatarak bir ilişkiye başlar. Fakat ilişkileri çok yolunda gitmez, hatta sorunlarını çözmeleri için kendilerine bir çocuk bile tahsis edilir (evet, filmde çocuklar, çözüm aracı olarak görülüyor). Filmde topallayan adamı sisteme uyumlanmak için sisteme başkaldırma tezatını gösteren bir karakter olarak izliyoruz.
Arkadaşının bu davranışından güç alan David de, son günlerinde dönüşmek istemediğini anlayıp, "duygusuz kadın" ile ilişki kurar. Kendisi de kadın gibi, hissetmiyormuş gibi davranmaya çalışır ancak bir noktada kadın David'in kendisiyle uyuşmadığını anlar. David'i test etmek için abisini öldüren kadın, David'le uyumsuz olduğunu kanıtlar fakat bu onun dönüştürülmesi ile sonuçlanır. Kadını dönüştürme odasında dönüştüren (neye dönüştürdüğünü bilmiyoruz) David, otelden kaçar ve ormana sığınır.
Orman
"Oh be sonunda kurtuldu" diye düşündüğümüz David, yangından kaçarken doluya tutulur. Orman, kendi normları olan bir alan ve buranın normu ise " Çift olmamak". Tıpkı oteldeki gibi ormanda da, flörtleşmek, cinsel ilişki kurmak gibi çift olmaya yönelik girişimler katı şekilde cezalandırılıyor. Orman grubuna dahil olan David, ekip liderinin önderliğinde bir gece otele çıkartma yapar.
Filmde açık bir şekilde aşk, ilişkiler, aile kurumunu sorgulatan kısım ise burada veriliyor. Film boyunca ideal çift olarak izlediğimiz otel müdürü ve karısının odasına baskın yapan ekip lideri karısını rehin alarak silah doğrultur ve seçimi adama bırakır : Kim yalnız daha iyi yaşayabilir? Filmin bu kısmında şu sorgulanmaktadır; eğer adam karısının yerine ölmeyi tercih ederse karısı için hayatını feda etmiş olacak ki ancak aşk böyle bir deliliği yaptırabilir. O zaman aşk, ilişkiler ve aile kurumu anlam kazanmış olarak. Eğer adam karısının ölmesini isterse o zaman çift olmanın sadece toplumun dayattığı bir yapı olduğu kesinleşecek, çünkü mükemmel çift bile, ilk çıkmazda dağılmış olacak. Adam karısını öldürmeyi seçer ve aile kurumunun, ilişkilerin ve aşkın, toplum dayatması olduğu kanıtlanır.
Tam da filmin felsefesini oturttuk derken, David, talihsiz bir şekilde, içselleştirdiği normlara uygun olarak, ormandaki kendisi gibi miyop bir kadına aşık olur ve gizli gizli ilişki yaşamaya başlarlar. O kadar ki, çift anlaşabilmek için bir işaret dili geliştirmiştir. Fakat kısa bir zaman sonra ekip lideri, aralarındaki ilişkiyi, kadının günlüğünden öğrenir. Bir gün şehirde, gözlerini düzelttireceğim diyerek kadını kör eder. Böylece David ile miyop kadının ilişkisi çıkmazın eşiğinde kalır.
David, ortak özelliğini kaybettiği kadınla yeni bir ortak özellik kazanabilmek adına çaresizce didinmeye başlar. En sonunda ikili, ormandan kaçarak şehre dönmeyi başarırlar (sistemden kaçarlarken yine sisteme uyumlanırlar, otorite altındaki özgür iradeye sahip olduğunu düşünen her bireyin erişecekleri son gibi). Bir restorana giderler ve David elinde bıçakla banyoya gider. Film David'in bıçağı gözüne doğrulttuğu şekilde biter. David kendisini kör edecek midir? Aslında kör etmese de kadın farkı bilemeyecektir, ancak David'in o kadar özgür iradesi var mıdır? Yoksa David kendini kör etmeyip bu ilişkiden vaz mı geçecektir? Yine burada verilen cevap, tıpkı otel odasındaki çiftin yaşadığı ikilem gibidir. David kendini aşkı için kendini feda ederse, aşk ve aile kavramı anlam kazanacak, etmezse toplumun dayatması içi boş bir yapı olduğu gözler önüne serilecek. Yorgos Lanthimos bu düşüncelerle seyirciyi baş başa bırakarak filmi bitirmiş.
Film boyunca izlediğimiz, duygusuzluk ve yüzeysellik, filmin anlatısı ile birleştiğinde de günümüz ilişkilerini sorgulatıyor: acaba şuanda da yüzeysel, insansı bağlantı yerine sadece somut (dış güzellik, kariyer, para vb) şeylere dayanarak mı ötekilerle ilişkileniyoruz? İlişki kurarken önemli olan şey bağ mı yoksa ortak ya da ortaklaşmasını istediğimiz özellikler mi?
Bu distopik anlatım sayesinde, tüm bunlar günümüz gerçekliği için üzerine düşünülebilir oluyor.
Sizce film nasıl bitmiştir? Ve bu yanıtınız günümüz ilişkileri için ne anlama gelmektedir? Görüşlerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz.
İzlemeyenler için, spoilerlar adına özür dileyerek, keyifli seyirler diliyorum.
Uzm. Klinik Psikolog Ecemnur Terzi
Pelen Psikoloji uzman kadrosuyla Kurtköy, Pendik bölgesinde bireysel psikoterapi, online psikoterapi, çift-eş terapisi, ergen terapisi, kurumsal danışmanlık ve psikolojik testler hizmeti vermektedir.
Açıkçası incelemeniz film kadar etkiledi. Benim de farkettiğim ortak özellik veya ilişkiyi canlı tutan durum ortadan kalktığında adamın kadınla arasındaki farklara odaklanması. O zamana kadar Almanca bilip bilmemesi önemli değilken ilişkinin dinamiği miyop olma durumu ortadan kalkınca aranan bir özellik haline geldi :)
Çok değerli bir yazı olmuş. Teşekkür ediyorum. Filmin taşları iyi oturmuştu fakat şimdi çok daha iyi oturdu. David kendini kör etti mi sorusuna gelecek olursam, bence etti. Çünkü ortak nokta olmamanın fark edileceğini "duygusuz kadın" sayesinde anladı David. Her ne kadar kadın kör olsa bile sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer. Ama kendini kör edip etmediği sorusuna cevap verirken filmde geçen "Bir şey hissetmediğin halde bir şey hissediyor gibi yapmak, bir şey hissettiğin halde bir şey hissetmiyor gibi yapmaktan daha zor." sözünüde düşünmek lazım. Bence epey alakalı. Tekrar teşekkürler